İnsan Nasıl Başarılı Olur?
Herkes kendi okul yıllarından bilir. Çocukluk yıllarında çok yetenekli oldukları için, ileride çok başarılı olup, çok iyi yerlere geleceğini düşündüğümüz bazı arkadaşlarımız, kendilerinden beklenen başarıyı ortaya koyamamışlardır. Okul yıllarında bütün öğretmenlerin takdir ettiği, sahip oldukları üstünlükler sayesinde herkesin gözdesi olan bu yetenekler, istedikleri hayatı elde edemezken, onlardan daha az donanımlı olanlar daha başarılı olmuşlardır.
Neden çok yetenekli, çok zeki insanların bazıları başarılı olamaz?
Şansın insan hayatında çok önemli bir etkisi var. Bazı insanların başarısızlıklarının nedeni, gerçekten şanssızlıktır. Hayat onlara hoyrat davrandığı için başarısız olmuşlardır. Bunun aksine, her başarılı insana şans, mutlaka yardım etmiştir. Başarılı olan her insan, aynı zamanda şanslı bir insandır. Siz Ne Kadar Şanslısınız?
Ama insanın başarısını belirleyen, yetenek, çalışkanlık ve şansın dışında çok önemli bir neden daha var. Sosyal bilimciler bazı insanların kendi yeteneklerinin de ötesinde bir başarı elde etmelerini, bu insanların hayata bakış açılarıyla açıklarlar.
Stanford Üniversitesi’nden Carol Dweck, başarılı insanların ortak özelliğinin sahip oldukları varlıkları, imkanları ve yeteneklerden ziyade, onların zihniyetleri, kafa yapıları olduğunu söyler. Carol Dweck’e göre, bazı insanlar kendilerine verilen imkan ve yetenekleri sürekli geliştirmeye odaklıdırlar. Bu insanlar hayatı bir “öğrenme”, “büyüme”, “gelişme”, “olgunlaşma” yolculuğu olarak görürler. Bu nedenle hep gelişmeye ve kendilerini yenilemeye odaklıdırlar (Growth Mindset)
Bazıları ise hayatta kendilerine verilen imkan ve yeteneklerin sabit olduğunu ve kimsenin kendine verilenden öte bir arayışa girmemesi gerektiğini varsayarlar (Fixed Mindset). Hayata böyle sabit bir zihniyetle bakan insanlar, eğer ortalamanın üzerinde bir yetenekleri varsa, bunun kendilerine ömür boyu yeteceğini düşünürler. Bu zihniyette olup da, ortalamanın altında bir donanıma sahip olanlar ise, yeteneklerinin hiç gelişmeyeceğini, bunların herkeste belli bir oranda olduğunu kabul ederler. Dolayısıyla herhangi bir çaba göstermenin gerekli olmadığına inanırlar.
Hâlbuki hayat, bunun tam tersini kanıtlar. Çok varlıklı ailelerde yetişen, çok yetenekli, çok iyi eğitimli insanlar arasında, hayata sabit bir zihniyetle bakanlar, kendilerine verilen imkanlardan yararlanmasını bilmedikleri için başarısız olurlar. Hayat yolculuğuna çok avantajlı bir konumda başlamış olsalar bile, bu avantajları onlara yetmez ve bu zihniyetleri yüzünden, kendi akranlarının gerisinde kalırlar. Sahip oldukları “sabit zihniyet”, onların öğrenmelerine, gelişmelerine, büyümelerine, olgunlaşmalarına ve başarılı olmalarına engel olur.
Oysa gelişme odaklı bir zihne sahip insanlar, kendilerine verilen imkan ve yetenekleri geliştirebileceklerine inandıkları için, engellerle karşılaştıklarında başarmak için ellerinden geleni yaparlar ve hedeflerine doğru ilerlemek için çaba gösterirler.
“Gelişme odaklı” insanlar, hedef belirlemek, engeller ve zorluklar karşısında olumlu bir tavır almak, kararlarını eyleme dönüştürmek, eleştirileri kişisel gelişim fırsatı olarak görmek, başkalarının başarılarını kıskanmak yerine onlardan ilham almak gibi özelliklere sahiptirler.
Gelişme odaklı insanlar, karşılarına çıkan engelleri, kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak değerlendirmek yerine, bu engelleri aşmak için üzerlerine düşeni yapmaları gerektiğine inanırlar. Her engeli aşarken kazandıkları gücün, kendilerini ilerideki engelleri aşmak için daha donanımlı kılacağını düşünürler.
Sabit zihniyetli insanlar için ise zorluklar ve engeller vazgeçmek için birer bahanedir. Eleştiriler onlar için yaralayıcı ve yıkıcıdır. Sabit zihniyetli insanlar, dışarıdan nasıl göründüklerine ve sonuçlara odaklanırlar. Onlar için iyi görünmek, öğrenmek ve ilerlemekten daha önemlidir.
İnsanın kendisine verilen imkan ve yeteneklerle yetinip, bunları hiç geliştirmeye niyetli olmaması, zorluklar karşısında bahaneler bulup kendini hiç zorlamaması, kendine daha yüksek hedefler koymadan yaptıklarını yapmaya devam etmesi, sahip olduğu potansiyeli ziyan etmesi demektir.
İçinde yetiştiği aile ortamı, insanın hayata bakışını yani zihniyetini belirler. Bazı aileler çocuklarına “çok güzel”, “çok zeki”, “çok yetenekli” oldukları tekrar edip, onları bu özelliklerinden ötürü sürekli takdir ederler. Bu tutumlarının çocuklarını motive edeceğini zannederler. Oysa bu övgüleri alan çocuklar, daha iyi olmayı hedeflemek ve bu hedef için gayret göstermek yerine hayatta sahip olmaları gereken bütün donanımlara zaten doğuştan sahip olduklarına inanırlar ve kendilerini geliştirmek için herhangi bir çaba göstermelerine gerek olmadığı yanılgısına kapılırlar. Her türlü imkana sahip olan, yetenekli ve iyi eğitim görmüş insanların başarısızlıklarının en önemli nedeni, çoğu kez hayata böyle “sabit bir zihniyetle” bakmalarıdır.
Yapılması gereken, ister aile ister iş ortamında olsun, insanın sahip olduğu yeteneklere değil, gösterdiği çabaya değer vermektir. Eğer takdir edilecek bir konu varsa, bu insanın sahip olduğu fiziki özellikleri ya da yetenekleri değil, bunları nasıl kullandığı ve gösterdiği iyi niyetli çabadır. Sonucu değil, gösterdiği çabayı takdir etmek, bir insana ve özellikle bir çocuğa yapılacak en büyük iyiliktir.
Carol Dweck, gelişim odaklı bir zihniyete sahip olmanın şirketler ve liderler için de geçerli olduğunu söyler. Şirketler de bireyler gibi, “sabit” ya da “gelişme” odaklı olabilirler. Şirketlere hakim olan zihin yapısı, çalışanların işbirliğini, şirketin inovasyon kapasitesini ve çalışanların bağlılığını doğrudan etkiler.
İnsanın sahip olduğu imkanlar, yetenekleri ve elbette şansı, hayattaki başarısını belirler. Ama bütün bunlara sahip insanların bile başarılı olamamalarının nedeni, hayata “gelişme odaklı” bakamamalarıdır. Bu nedenle insanın hayatını en çok şekillendiren aslında, sahip olduğu düşünce kalıbıdır. İnsanın kendisi ve potansiyeli hakkındaki inancı, nasıl bir hayata sahip olacağını belirler.
Ben yaşı kaç olursa olsun her insanın gelişme odaklı bir düşünce sistemine sahip olabileceğini, buna sahip değilse bile bu bakış açısını kazanabileceğini düşünüyorum. İnsanın kendini geliştirme potansiyelinin kendi elinde olduğuna inanıyorum.
Hiç birimiz, fiziki özelliklerimizden, yeteneklerimizden ve sahip olduğumuz imkanlardan yüzde yüz memnun değiliz. İnsanın boyu, güzelliği, yetenekleri ve imkânları adaletli dağıtılmıyor maalesef ama istisnai koşullar hariç isteyen herkesin kendisini geliştirme iradesi göstermesi mümkün. İsteyen her insan, kendisini geliştirmek için çaba gösterebilir.
İnsan, hayata “gelişme odaklı bir zihinle” bakarsa, kendisine verilen imkanlardan daha fazlasını elde edebilir. Asıl olan, insanın hayata başlarken neye sahip olduğu değil, kendisine verilmiş olanları nasıl kullanmayı tercih ettiğidir.
Hayatımızı şekillendiren sahip olduğumuz düşünce kalıplarımızdır. Kendimiz hakkındaki inançlarımız, nasıl bir hayat yaşayacağımızı belirler.